Şimdi baya
saçma düşüncelerle bezeli olacak bu yazı açıkçası, nereye bağlanacağını ben de
bilmiyorum, zaten bir şekilde bir soruya cevap bulmak için yazmıyorum. Yine
izlediğim bir şeyde karşıma çıktı aslında bu; kadın ve adam, zamanında adam
kadını birçok kere aldatmış, sonunda, evliliklerini kurtarmaya karar vermişler
ve bir süre o şekilde yaşamışlar. Ama adamın içinde başkalarıyla flört etme duygusu geçmiyor bir şekilde ve
open marriage yaşayan bir çiftle karşılaşmasıyla karısının konuyla ilgili
ağzını yoklaması bir oluyor. Kadın ilk deli oluyor tabii bu düşünceye, bütün
gün düşünüyor, akşam adama şuna yakın bir konuşma yapıyor:
“ Beni
aldatırken en acı olan şey fiziksel olarak başkalarıyla olma düşüncesi değildi,
acı olan bütün hayatının bir şekilde yalanlardan ibaret olmasıydı. Yani benim
düşüncelerimi dolaylı olarak yaşamımı oluşturan, şu an toplantıda, şu an
arkadaşıyla düşünceleri tamamen ilüzyondu. Bu yüzden sana Perşembe akşamlarını veriyorum,
bunun hakkında hiçbir şey duymak istemiyorum, istediğini yapabilirsin.. ”
Şimdi ilk
düşününce nasıl yani diyorsunuz değil mi? Open marriage kavramını savunan kadın
da, bir şekilde herkesin bunu yaptığını onların birbirlerine dürüst olmalarının
olumlu bir şey olduğunu savunuyor. Neyse olayın sonunda adam o akşam için bir
date ayarlıyor fakat karısı son anda bunu yapamayacağını söylüyor, adam
tarafından teselli ediliyor ama adam ertesi gün yine o kadınla beraber oluyor.
Her şey çok karmaşık gördüğünüz gibi. Eskiden olduğu gibi tek doğru yok bir
şekilde çünkü herkes farklı bir yerinden çekiştiriyor ilişkileri. Sınırların hepsi
biraz daha genişletiliyor, sonuçta doğru ne yanlış ne, her şey birbirine
giriyor.
İlişkilerden
yola çıkıp düşündüğüm başka bir şeye geliyor burda konu. Çevrekilere baktığımda
çok net bir ayrım görüyorum insanlarda, bazıları her şeyi sonuna kadar bilme
taraftarıyken diğerleri bir şekilde bilinçli olarak kafasını kuma gömüyor. Gerçeklik
her zaman herkesi mutlu etmiyor, bu yüzden ikinci kısma giren insanlar, sadece
duymak istediklerimi duyayım, geri kalan hakkında bir şey bilmek istemiyorum
diyor. Burada yine bahsettiğim şey herhangi bir şekilde kendini kandırmak ya da
olmayan bir realiteye inanmak değil. Yani sizi ilgilendiren kısımlarıyla
ilgilenmek hayatın. Ben hayatıma dahil olmasını istemediğim, bir şekilde çok
önceden çıkardığım birileri hakkında bir şeyler duymak istemiyorum en
basitinden. Bana boşa zaman kaybı geliyor. Her şekilde ona harcadığım enerjiyi,
kafamda kapladığı her hücreyi bambaşka şeylerde daha yararlı şekilde
kullanabilirim çünkü. Bazıları geçmiş benim parçam ve bir şekilde bugünümde de
yer alıyor o yüzden bilerek ilerlemek isterim diyebilir ama.
Şimdi bu
yazıdan çıkan en önemli ders bence, “Once a Cheater, Always a Cheater” kavramı. Kesinlikle
buna inanıyorum, nolursa olsun. İkincisi ise herkesin bir şekilde kendi doğrusu
olduğu. Özellikle yaş ilerleyip gerek kendinizin, gerek çevrenizdekilerin
yaşadığı ilişkileri gözlemledikçe görüyorsunuz ki, ilişkilerin temeli bir kadın
ve bir adamdam oluşsa da içerik her seferinde farklı oluyor. Yargılamamayı öğrenmek
en büyük gelişimlerimden biri bu yüzden kendi adıma. Özellikle son bir senedir
yaşadığım, tanık olduğum bütün ilişkiler, bir şekilde hayatında dokunduğum
bütün insanlar bana en çok bunu öğretti. O yüzden şu an “open marriage” yaşayan
çifti bile anlayabiliyorum kendi dinamikleri içinde. Ama ikinci case’de olduğu
gibi hayattaki en önemli kavramlardan birinin nolursa olsun dürüstlük olduğuna
inanıyorum bir yandan da. Yani hayatınla ilgili napacağını bilemiyor
olabilirsin, fucked up bir durumda ilişkinin içinde de debeleniyor olabilirsin
ama dürüst ol. Her şeyden önce kendin için ol bunu, çünkü yalan söylemeye
başlayınca domino effect misali birbirine dokunarak yıkılıyor doğrular ve günün
sonunda elinde, kişiliğin, hayatın, her şeyin yalan olduğunu görüp şizofreniye
bağlıyorsun. Hani burda karşındakini kandırdığını sanırken en çok kendisi kanan
insan durumu var. Karşıdaki onu her şekilde atlatıyor ama senin elinde
söylediğin yalanların üstüne bir de suçluluk duygusu kalıyor ki en büyük
egoları bile balon gibi söndürdüğüne şahit olduk defalarca.. Bitirirken güzel
bir şarkı yakışır sanki bu yazıya ne dersiniz: