Yukarıdaki söz Friedrich Nietzsche’ye
ait, bir süre önce not almıştım, dün yine bir arkadaşımla yaptığımız konuşmadan
sonra aklıma geldi. Aslında genele baktığınızda toplu bir delirme hadisesiyle
karşı karşıyayız. Herkes bir şekilde bir şeylerden kaçma halinde. Çok düşünen,
sorgulayan herkesin her alanda kendi mutsuzlukları var. Fazla düşünmemek için
farklı şeylere sarıyoruz topluca. Kimisi terapilere gidiyor, kimisi
antidepresanlara başvuruyor, kimi alkol ve türevleriyle kendini uyuşturuyor.
Hepsi bir kaçış kapısı bulmak, gerçeklerle yüzleşmemek, çok düşünmemek için.. İnsanoğlunu
diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğinin gün gelip başına bu kadar dert
açacağı bilinebilir miydi acaba? Yukarıda saydıklarım bilinen, herkes tarafından
gözlemlenen davranışlar ama olayın bir de aynen Nietzsche’nin de belirttiği
gibi yan yolları var. Ve aslında benim kafama takılanlar onlar..
Çok çalışmak,
çok konuşmak, birinin içinde kendinizi kaybedecek kadar ona bağlanmak, aileye
sığınmak, bir hobiye, gerçekleşmeyecek bir hayale sağlıksızsız bir şekilde
fazla önem vermek.. bunların hepsi kaçış yöntemleri baktığımızda. İş yoğunluğu
son zamanlarda artan ve bir şekilde sosyal hayattan biraz geri durmak mecburiyetinde
kalan bir arkadaşıma, “peki sen bu durumdan memnun musun?”diye sorduğumda, evet
gün içinde hiçbir şey düşünmüyorum bu sayede diye cevap verdi mesela. Bir
şeyleri düşünmemek, sorgulamamak için başka şeylerde kendimizi kaybetmemiz
gerekiyor sanırım artık. Olaylar çok hızlı gelişiyor, çok şey biliyoruz, çok
fazla bilgiye ulaşıyoruz ister istemez. Herkes bir şekilde analitik düşünme
mecburiyetinde, sadece iş konularında değil en basit insan ilişkilerinde bile
olay alış-veriş’le ölçülmeye başlandı. Evet, kendime ayıracağım 2 saati Ayşe’yle
kahve içmeye ayırabilirim, ama bunu ona ayırabiliyorsam o saatte onun bana
değecek bir şeyler sunması lazım?! Günümüzde insan ilişkilerine bakış üç aşağı
beş yukarı bu şekilde. Sonuçta ne oluyor? Fazla düşünüyoruz, yalnız kalıyoruz,
karşımızdakinin yerine kendimizi koyma yetimizi kaybediyoruz ve
bencilleşiyoruz. Sonra da bunları düşünmemek için farklı şeyler uyduruyoruz
kendimize. Burada benim ya da arkadaşlarımın yazdığı çoğu şey “durum tespiti”
şeklinde, gündelik yaşamımıza aklımıza gelen, bir yerlerde okuduğumuz,
izlediklerimizin bize düşündürdükleri hepsi. Yani çözüm yolu, doğru cevap
aslında çoğu kez yok. Daha öncede belirtmiştim yaş ilerdikçe, tecrübe aldıkça
herkesi kendi koşulları içinde değerlendirip anlayabilme yetisi
geliştiriyorsun, en azından bizde böyle oldu. Ama bir yandan da anlayamadığımız
şeyler var, aslına bakarsanız doğrusunu da bizim yapıp yapmadığımızı bilmediğimiz. Eminim birçok kez
biz de çeşitli yollardan sapmışızdır hatta bu kaçış yollarına, belki de 21.yyda
delirmemenin gerçek yolu bu..
Basitlikten gitgide uzaklaştığımız bu günlerde,
hayatınızda kalan ufak samimiyet kırıntılarına, gözlerinin içine bakabildiğiniz, yanında rahat olabildiğiniz,
oynama ihtiyacı duymadığınız insanlara gelsin bu yazı. Samimiyet, açık olmak en
büyük erdem unutmamak lazım.
Herkese güzel hafta sonları :)
Tugce!