Uzun sürelerdir düşünüyorum bunu. Ama bazen bazı şeylerin yerli yerine oturması için bir kıvılcım gerekiyor. Olayları oraya götüren, sizin bir şekilde akışına kapıldığınız enstantaneler sonucu kafanız netleşiyor. Hayatınızda birinin olması, ona aşık olmanız, gözünüzün kör olması değil kötü olan ve bu yazı bunların hiçbirini kötüleme amacıyla yazılmadı. Ama özellikle çevremdeki birçok insanda gördüğüm hayatın karşı cinsten ibaret olması, konuların hep o kişi(ler)nin etrafında dönmesine kafayı fena taktım. Hiç durmadan bu konulardan bahseden, hayatına birinin girip sihirli değneğiyle onu güzelleştireceğini sanan kız/erkek kimse bunları okuyan ona sesleniyorum: o işler öyle olmuyor bebeğim.
10 yıllık, cidden hayatımı iyi kötü sömüren bir ilişkiden çıkmam mıdır bunları bana yazdıran bilmiyorum ama ayrılır ayrılmaz kendimi ne kadar özlediğimi fark ettim ilk. Ve hafifledim. Hissetmem gereken asla bu değildi ama öyle oldu. Biter bitmez hemen, ee şimdi ne olacak, şunla mı bunla mı diyenlere de cevabım çok net oldu: “hayatta başka şeyler de var ve gerçekten ben artık onları istiyorum”. Burada tekrar belirtmekte fayda var, hayatına aniden biri girer ortak paylaşımların olur ve karşı koyamazsın, bu konuya kimsenin söyleyecek hiçbir şeyi yok. Ama benim için sıkıntılı olan hayatında kimse yokken devamlı onun arayışında olan, hayatını bunun üzerine kuran, daha sonra ilişki yaşamaya başlayınca kendini sıfırlayıp ben onunla var oldum aşamasına giren kişiler. Her şeyden önce şunu anlamalısınız, hayatınızdaki bütün ilişkiler geçici, kendinizle olan kalıcı. O yüzden başkasına yatırım yapmadan önce kendinize yapmalısınız. Yalnız kalmaktan zevk almalı, kendi kendinizle mutlu olup her gününüze yeni bir şeyler katmayı bilmelisiniz. Çok klişe bu laflar biliyorum, hepsi yüzlerce kere söylendi size hatta belki ama inanın uygulamaya gelince, insan işin içinde kendini bulunca hepsini unutuyor.
Çevremizdeki bütün şarkılar, mutlu sonla biten filmler/diziler, büyük aşkları anlatan türlü türlü edebi eserler istesek de istemesek de bizim düşüncelerimizi şekillendiriyor. Sonuçta hayatını başkasını arayarak geçiren, bulamadığı her günü hayatının provası olarak yaşayan, o kişi geldiğinde de karşısındakine hiçbir şey veremeyecek olan insanlarla doluyor etrafımız. “500 Days of Summer” filmini izleyenler bilirler, filmde hayatındaki boşluğu bir kızla doldurmaya çalışan, ona türlü anlamlar yükleyen, karşısındaki kişinin “o” olduğunu kabul etmeyen, zorlayan, oldurmaya çalışan ve sonunda mutsuz olan bir çocuğun hikayesi anlatılıyor. Tabii bu benim yorumum, başkası bir çocuk bir kıza deli gibi aşık oluyor ama kız onu dengesizlikleriyle delirtiyor şeklinde olabilir. Neyse fazla uzatmadan, filmde rol alan “Joseph Gordon-Levitt’in” son zamanlarda yapılan röportajlarından birinde söylediği şu sözler çok anlamlı geldi bana ve aslında tam da düşündüğüm şeylerin ve bu yazının bir özeti:
The (500) Days of Summer attitude of “He wants you so bad” seems attractive to some women and men, especially younger ones, but I would encourage anyone who has a crush on my character to watch it again and examine how selfish he is. He develops a mildly delusional obsession over a girl onto whom he projects all these fantasies. He thinks she’ll give his life meaning because he doesn’t care about much else going on in his life. A lot of boys and girls think their lives will have meaning if they find a partner who wants nothing else in life but them. That’s not healthy. That’s falling in love with the idea of a person, not the actual person.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder