27 Ağustos 2012 Pazartesi

Negativity kills the cat..




Herkesin çevresinde ne olursa olsun devamlı negatif olan, başına para yağsa kafama taş geldi diye şikâyet eden bir arkadaşı vardır eminim. Hayatınız bu insanları pişpişlemekle geçer ve asla sonuç alamazsınız. Şimdi yıllardır bu görevi en önde bayrak taşıyormuşçasına yapanlardan olarak son zamanlarda bu tipleri de bir bir uzaklaştırıyorum çemberimden. Üzülüyorum ama yapacak bir şey yok. Okuduğum her şey de beni destekliyor bir şekilde. Geçenlerde beynimizin aslında bizim tahmin ettiğimizden çok daha fazla bir kas gibi çalıştığı keşfedilmiş mesela. Bu ne demek? Yani nasıl ki bir kasınızı çalıştırdıkça güçlenirse, devamlı negatif konuşmalarla beyninizin bu alandan sorumlu bölgesini tetiklerseniz, orası gelişiyor ve sizin kendi tepkileriniz de o yönde değişmeye başlıyor. Bütün bu mutsuzluk bulaşıcı, birbirimize sandığımızdan çok daha bağlıyız geyiklerinin altında yatan nedenlerden biri de buymuş meğerse yıllardır. Yine bu meşhur araştırmalar 30 dakika ve daha uzun süreli negatif düşüncelere maruz kalmanın (ki buna TV’de izlediğiniz haberler ve okuduğunuz yazılar da dahil) beynin hippocampus bölgesine baskı yapıp buradaki nöronları azalttığını ortaya çıkarmış. Burası aynı zamanda beynin problem çözmeden sorumlu bölgesi olduğun için, her negatiflikte biraz daha aptallaşıyorsunuz kısaca.

Bir de aslında gerçekten şu var, eskiden uzun uzun şikayet eden insanları dinlerdim, çözüm önerisi sunardım. Ama son zamanlarda cidden bu tarz insanların aslında herhangi bir çözüm istemediğine karar verdim. Bu, şikayet etme, kendini büyük bir çaresizlik içinde debeleme hali aslında sadece toplu bir “ah ah, vah vah ayini” düzenlemek için yapılıyor bu insanlar tarafından. Kendileri şikayet edip çözüm için hiçbir şey yapmazken sizden tek bekledikleri gerçekten çok fena şeyler yaşıyorsun, çok haklısın diyen bir tasdikçi. Eğer ki olay 3. Kişiler tarafından yaşatılıyorsa bu sefer bunlara artı olarak ortak hedefe kin kusma da işin içine giriyor ki, karşı tarafı batır yerin dibine batırabildiğin kadar. Bu seansların sonucunda büyük ödülü 3.kişiyi en fazla kötüleyen kazanıyor, toplu olarak elde kalan ise saatler boyunca konuşma ve sıfır çözüm önerisi.

Ne yapabilirsiniz peki bu insanlar için? Aslında vicdan yapmak yerine olaya gerçekçi yaklaşmak lazım. Nasıl ki yanınızda devamlı sigara içen birinden rahatsız olduğunuzda önce uyarıp vazgeçirmeye çalışıp daha sonra pasif içici konumuna düşmemek için yanından ayrılırsanız bu insanlara da o şekilde yaklaşmak lazım mesela. Ya da en hoşuma giden ve karşınızdaki kişiye de fayda sağlayacak şey, şikâyet etmesini dinleyip olaya katılmak yerine, “peki bunun için ne yapıyorsun? Ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sormak. Çoğu zaman onu da sarsıp kendine getirmek için en kestirme yol budur.

Eğer ki hayatta aldığımız bütün sonuçlar gerçekten inançlarınızın ürünüyse, çevrenizde bulundurduğunuz insanlar, onlardan aldığınız fikirler ve iyi/kötü etkileşimler de bütün hayatınızı etkiliyor. Nasıl ki sosyal paylaşım sitelerinde, takip ettiğiniz insanlar sizin bir şekilde bilgi akışınızı şekillendiriyorsa (ki tam da bu yüzden herkesin twitter, tumblr, blogger gibi sitelerden beslendiği şeyler çok farklı) çevrenizde bulundurduğunuz insanlar da yaşam kalitenizi belirliyor sonuna kadar.  Şimdi şunu da belirteyim her şey ne kadar hoş, bulutlar pembe, dünya zaten bir hayal alemi tadında yaşayanlardan asla değilim. O yüzden bu da bir pozitif düşünelim, hepimiz kardeş olalım yazısı değil. Sadece, çevrenizdeki insanların konuşmalarından, hayata bakışlarından sandığınızdan daha fazla etkileniyorsunuz, dolayısıyla onlara karşı tavrınızı iyi belirlemelisinizin altını çizmeye çalışıyorum naçizane. Lütfen herkes hippocampus'üne iyi davransın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder